İSMET İNÖNÜ’NÜN ANADOLU’YA GEÇİŞİ HAKKINDA İDDİALAR

ck-eytaw0aamwz4

S.B.

İsmet İnönü, özellikle askerî hayatı başarılarla dolu bir asker ve siyaset adamıdır. Parlak öğrencilik yıllarının sonunda Harp Akademisi’ni birincilik ile bitirerek Altın Maarif Madalyası almaya hak kazanmıştır. 1908’de kıdemli yüzbaşı (kolağası) sıfatıyla 31 Mart Olayı’nı bastıran Hareket Ordusu’nda, 1910’da Yemen Ayaklanması’nın bastırılmasında, Balkan Savaşı’nda ve daha sonrasında Birinci Dünya Savaşı’nda ordu kurmay başkanlığı ve kolordu komutanlıklarında görev almıştır. 1918 yılında Harbiye Nezareti Müsteşarlığı’na atanmış ve Millî Mücadele’ye kadar bu görevinde kalmıştır.

İnönü, Mustafa Kemal Atatürk’ün ardından Millî Mücadele’nin ve daha sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyetinin en önemli isimlerindendir. Gerek askerî gerek siyasî başarıları, Türk devletinin kaderinin çizilmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak, siyasî hayatındaki, özellikle Tek Parti dönemindeki faaliyetleri birçok kesim tarafından eleştirilmiş ve İnönü hakkında suçlamalar, asılsız iddialar gazete ve dergilerde yer bulmuştur. Bu suçlamalardan birisi de “Millî Mücadele’ye istemeyerek katılması”dır.

Bu iddialardan hareketle bu çalışmanın amacı, söz konusu iddiaların kaynaklarını ele almak ve bunları, iddiaların geçtiği dönemde ve sonrasında yazılan hatıralar, araştırma eserleri, gazete yazıları, resmî belgelerle karşılaştırmaktı. Amaçladığımız yöntemle, bir olayın kaç farklı tarzda anlatıldığı ve diğer kaynaklarla yapılan karşılaştırmada uyuşmayan noktalar ortaya konmuş olacaktır. İsmet İnönü’nün Millî Mücadele’ye katılması hakkında, Şevket Süreyya Aydemir’in İkinci Adam serisinde ve Sabahattin Selek’in İsmet İnönü- Hatıralar eserinde olduğu gibi birçok kaynakta bilgi bulunabilir. Ancak, bu eserler genel bir biyografi çalışması olduğu için diğer kaynakların karşılaştırması konusunda eksiklikler barındırmakta ve olay derinlemesine incelenmemektedir. Söz konusu karşılaştırma, bir tek Abdi İpekçi’nin İnönü Atatürk’ü Anlatıyor kitabında bulunmakta ancak burada da kısıtlı kaynak kullanılmaktadır.

Çalışmamızda kaynak olarak, iddia sahiplerinin eserlerini, aynı dönemi yazan ve o olaylara şahit olanların anı ve hatıralarını, İnönü hakkında yazılmış biyografileri ve resmî yayınları, araştırma eserlerini kullandık. Bunun yanında, söz konusu iddiaların tartışıldığı Son Telgraf gazetesi ve Yakın Tarihimiz dergisinin kütüphanelerde bulunan ilgili sayılarından yararlandık. Hatırat, dergi ve gazetelerden yapılan metin alıntılarında, alıntılanan metindeki imlâ ve noktalama hatalarını düzeltmeden olduğu gibi aktardık.

A. MÜTAREKE DÖNEMİ

A. I. Ağa Olma İsteği

İsmet İnönü’nün Millî Mücadele’ye katılması konusunda belki de en çok dile getirilen ve İnönü karşıtları tarafından kullanılan konu, Paşa’nın Kazım Karabekir ile Mütareke yıllarında yapmış olduğu bir konuşmadır. Bu konuşma ilk olarak Karabekir Paşa’nın yıllar sonra kaleme almış olduğu İstiklal Harbimizin Esasları adlı eserde yer almıştır. Karabekir, yakın dostu olan İsmet Paşa ile aralarında geçen o meşhur diyaloğu şöyle anlatmaktadır:

            “29 Teşrinisanide (Kasım) Zeyrek’te misafir olduğum biraderimin bahçesinde, Çamlıcalara kadar uzanan geniş manzara içinde, İtilâf Devletlerinin bir yığın tekneleriyle istihza eden muazzam Süleymaniye Camii, karşımızda Türklüğün bir heykel vekarı gibi mağrur duruyordu. Pek eski ve pek samimi arkadaşım İsmet Bey bedbin(kötümser)di:

            – Gördün mü Kâzım? Her şey mahvoldu. Vaktiyle gördüğün gibi sürüklediler ve bitirdiler. Derdin ki batıracaklar ve hayatımızla biz didişeceğiz.

            Fakat benim hiç bir ümidim kalmadı. Ben kararımı sana söyleyeyim mi Kâzım: Köylü olmak! Köylü olalım”[1]

 

İsmet Paşa’nın Karabekir’e söylediği bu sözler, içinde bulunulan dönemin şartları düşünüldüğünde oldukça normal karşılanmalıdır. Henüz bu safhada, özellikle Mustafa Kemal’in İstanbul’daki faaliyetleri öncesinde, çoğu subay ve düşünce adamının aklında bir Millî Mücadele fikri bulunmamaktadır. Sadece Kâzım Karabekir yine aynı eserinde Anadolu’ya geçmek istediğini dile getirmektedir.

Mustafa Kemal dahi İstanbul’a ilk geldiği günlerde öncelikli olarak siyasî bir kurtuluş yolu aramış, bu olmazsa silahlı mücadelenin kaçınılmaz olduğunu ve bir ordunun hazırlanması gerektiğini düşünmüştür.[2] Daha sonra terhis edilen orduların komutanlarının İstanbul’a gelmesi ve yukarıda da belirttiğimiz gibi Kazım Karabekir gibi, Anadolu’ya geçip silahlı mücadeleye başlanmasını isteyen komutanlar ile Mustafa Kemal’in fikir alışverişinde bulunmasıyla “Millî Mücadele” fikri ön plana çıkmıştır.

İsmet İnönü, hatıralarında bu dönemi “karanlık” olarak nitelemekte ve kendisinin içinde bulunduğu ruh halinden bahsederken şu ifadeleri kullanmaktadır:

 

            “Umumi şartların yarattığı karamsarlık nispetinde ben hadiseleri doğru görmeye çalışmaktan başka bir arzu beslemiyordum. Şahsi hiçbir hevesim, hiçbir emelim kalmamış gibiydi. Yalnız memleketin bu bu badireden çıkması için iş başına gelen hükümetlerin neler yapabileceğini, ne istikamette bulunduklarını doğru olarak görmeye çalışıyordum. Memleket tabii bir hayata girdikten sonra, bize, yani bana ve pek çok arkadaşıma yapılacak muamele belki tamamıyla ordudan çekilmemize sebep olacaktı. O zaman hayatımızı herhangi bir köyde temin etmek de bizim için bir mesele olamazdı. Bu meseleleri, bu tarzda, teklifsiz arkadaşlarımla, hiçbir maksat gütmeksizin, hasbihal halinde konuştuğum da çok olmuştur.”[3]

 

Özellikle son cümle, Kazım Karabekir’in aktarmış olduğu “köylü olma” meselesini doğrular niteliktedir. İsmet İnönü hakkında yazılmış biyografilerden en önemlisi olan İkinci Adam‘ın yazarı Şevket Süreyya Aydemir, İsmet Paşa’nın bu karamsarlığını depresyon anlarının ruhi buhranları olarak nitelemekte ve Napolyon gibi büyük bir askerin bile bir dönem, Desirée’nin babasının kumaş mağazasında tezgâhtarlık yapmayı düşündüğünü örnek göstermektedir.[4]

A. II. İstanbul’da Mustafa Kemal ile Yapılan Görüşmeler

Mütareke döneminin karamsar havası, Mustafa Kemal ve diğer önemli komutanların faaliyetleriyle birlikte yerini kurtuluş umuduna bırakmıştır. Bu değişim İsmet Paşa’nın da hatıralarına yansımaktadır. Daha önce köylü olmayı düşünecek kadar umudunu yitiren İsmet Paşa, Mustafa Kemal ile İstanbul’da yaptığı görüşmeler sonrasında kurtuluş için askerî mücadelenin gerekliliğini savunmaya başlamıştır.[5]

Bu fikri değişime örnek olarak Mustafa Kemal ile Şişli’deki evinde yaptığı görüşmede aralarında geçen şu diyalog gösterilebilir:

            “…İyice hatırlarım, bir gün, « Anadolu’ya nasıl çıkabiliriz, nereden çıkabiliriz, yol nedir?» beraber bunları konuşuyorduk. Bir harita başında konuşuyorduk. Bana soruyordu: «Nasıl gideriz?» Ben kendisine şu cevabı verdim: «Canım her taraftan gideriz. Yol da çoktur, tedbir de çoktur. Mesele çalışmak için istikameti tayin etmektir.» Ben bu fikirdeydim.”[6]

Görüldüğü gibi İnönü, savaşmaktan çekinmemiş ve askerî mücadelenin mecburiyetini daha Mustafa Kemal Anadolu’ya geçmeden önce kavramış bir askerdir. Kazım Karabekir ile yapmış olduğu ve  iki samimi arkadaşın duygularını paylaşması olarak nitelenebilecek görüşmenin üzerinden zaman geçtikten sonra İsmet Paşa, Mustafa Kemal’e olan inancının da etkisiyle tamamen Millî Mücadele’ye odaklanmıştır.

B. ANADOLU’YA İLK GEÇİŞ VE DÖNÜŞ

B. I. Ankara’ya İlk Gidiş ve Bazı Çelişkiler

Mustafa Kemal’in önemli yetkilerle, 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan Bandırma Vapuru ile yola çıkması ve 19 Mayıs’ta Samsun’a ayak basmasıyla Anadolu’da Millî Mücadele resmen başlamıştır. Bu gelişmeden sonra Anadolu’da kongreler toplanmış, Millî Mücadele fikri tüm yurda yayılmaya çalışılmıştır. Mustafa Kemal, sırasıyla Amasya, Erzurum ve Sivas’taki bu kongrelere katıldıktan sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaşmıştır.[7]

İsmet Paşa’nın Anadolu’ya geçip, Ankara’ya gelişi ise Mustafa Kemal’den kısa bir süre sonra 8 Ocak 1920 tarihindedir. Ancak, bu ilk geliş hakkında bazı çelişkiler bulunmaktadır. İsmet Paşa, hatıralarında Ankara’ya ilk gelişini yazarken bunun tamamen kendi isteğiyle ve hiçbir resmî müracaat olmadan gerçekleştiğini yazmaktadır:

            “Ankara’ya gidip Atatürk ile buluşmak ve görüşmek kararını verdiğim zaman hiçbir tarafa resmi bir müracaat yapmaksızın, kimseye haber vermeden yola çıktım. Normal bir yoluculukla, normal bir yolcu olarak trenle Ankara’ya gittim. Benim gideceğimden Mustafa Kemal Paşanın da haberi yoktu…”[8]

Yine başka bir kaynakta, İsmet Paşa’nın oğlu İzzet’in doğumundan sonra aklında sadece Mustafa Kemal’in Ankara’da neler yapmış olduğu ve ailesine kısa bir yolculuğa çıkacağını söyleyerek veda ettiği yazmaktadır.[9] Dönemin önemli isimlerinden ve olaylara yakından tanık olan Ali Fuat (Cebesoy) Paşa’nın hatıralarında yazdıkları da, bu gelişin habersiz olduğunu doğrular niteliktedir:

            “…Hatırladığıma göre, 8 Ocak 1920 sabahı hazırlamış olduğum müdafaa projesi ve plânı üzerinde Mustafa Kemal Paşa ile görüşmek maksadiyle Heyeti Temsiliyenin bulunduğu Ziraat Mektebi binasına gitmiştim. Paşanın odasına girdiğim zaman Ankaraya gelen Erkânıharp Miralayı İsmet (Sayın İsmet İnönü) Beyi de orada görünce memnun olmuştum. Birçok muharebelerde arkadaşlık yaptığımız ve uzun yıllardan beri yakından tanıştığımız İsmet Beyle Ankarada karşılaşmak benim için hakiki bir bahtiyarlıktı.”[10]

 

Şevket Süreyya Aydemir ise İkinci Adam adlı eserinde, İsmet Paşa’nın Ankara’ya ilk gidişini anlatırken Mustafa Kemal’den çağrı geldiğini belirtmektedir.[11] İsmet İnönü’nün yazdıklarıyla Şevket Süreyya ve Ali Fuat Paşa’nın yazdıklarına bakılınca bu konu hakkındaki çelişkiler ortadan kalkmamaktadır. Çünkü, Şevket Süreyya çağrı geldiğini söylese de bu bilgiye bir kaynak göstermemiştir.

Ancak, Mustafa Kemal’in Samsun’a hareket etmeden önce İsmet Paşa’nın evine yaptığı son ziyaret ve aralarında geçen konuşma, Ankara’dan bir çağrı gelebileceğine kanıt olarak gösterilebilir. Söz konusu konuşma İsmet Paşa’nın hatıralarında “Ben yarın gidiyorum, zamanı gelince sana haber vereceğim, seni çağıracağım, sen de gelirsin…[12] şeklinde geçerken, Şevket Süreyya’nın eserindeyse “Ben yerleşinceye kadar, sen de bana yardım edeceksin ve iş başladığı vakit yanıma geleceksin[13] olarak aktarılır.

Bu konuşma dışında çağrı geldiğine delil olabilecek bir diğer önemli kaynak ise Kazım Karabekir’in yazdıkları ve telgraflarıdır. Karabekir, İstiklâl Harbimizin Esasları‘nda, kendisinin İsmet Paşa’nın Anadolu’ya geçmesini istediğini yazmaktadır: “İsmet Beyin Anadoluya gönderilmesi için Şevket Turgut ve Cevat Paşalara şifahen olduğu gibi Erzurum’dan şifre ile de ricalarda bulunmuştum. 20 Kânunusani 336 da aldığım bu şifre, beni çok memnun etti…[14]

20 Ocak 1920 tarihli söz konusu şifrede, İsmet Paşa ve Mustafa Kemal Ankara’dan Karabekir Paşa’ya selam göndermektedir. Karabekir’in, İsmet Paşa’nın Ankara’ya gelmesinden duyduğu memnuniyeti belirtmesi üzerine Mustafa Kemal de, 21 Ocak 1920’de şu telgrafı çekmiştir:

“Kâzım Karabekir Paşa Hazretlerine

Cevap:

İsmet Bey en nazik ve mühim bir devreye girdiğimizi nazarı itibara alarak bizi kıymettar mesaisinden müstefit etmek ve bu devrenin inkişafına kadar Heyeti Temsiliyede bulunmak üzere gelmiştir. Cümleten gözlerinizden öperiz.

M. Kemal”[15]

Sonuç olarak, İsmet Paşa’nın ilk kez Ankara’ya gidişi konusunda bazı çelişkiler olsa da bunlar onun Anadolu’ya isteksiz gitmesine kanıt olarak gösterilemez. Zaten kendisi, İstanbul’da bulunduğu vakit, Anadolu’daki harekete birçok konuda yardım etmiştir.[16] Söz konusu çelişkiler Anadolu’dan yani Atatürk’ten çağrı gelip gelmediği üzerinedir. Bu konuda kaynaklar her iki ihtimali de doğrular niteliktedir. Ancak, Kazım Karabekir ile Mustafa Kemal arasındaki telgraf trafiği -ki bu trafik İsmet Paşa’nın 8 Ocak’ta Ankara’ya gelmesinden bir hayli sonra gerçekleşmiştir- ve İsmet Paşa ile Atatürk’ün İstanbul’daki son görüşmeleri, çağrı gelmesi ihtimalini daha da kuvvetlendirmektedir.

B. II. Ankara’dan Dönüş: Rıza Nur ve Yenibahçeli Şükrü’nün İddiaları

İsmet İnönü, Ankara’da kaldığı süre boyunca Atatürk ile birlikte Heyeti Temsiliye karargahı olan Ziraat Mektebi binasında konaklamış ve ikili savaşın hangi yönde ilerleyeceğine dair planlar yapmıştır. İsmet Paşa, burada kaldığı süre içerisinde Heyeti Temsiliye Erkânıharbiyesi’nde çalışmıştır.

Tüm bu gelişmeler olurken İstanbul Hükûmeti’nde önemli bir değişiklik olmuş ve Harbiye Nazırı Mersinli Cemal Paşa’nın Ankara ile bağlantısı İngilizleri rahatsız ettiğinden dolayı görevinden alınmıştır.[17] Bu gelişmenin ardından 2 Şubat 1920’de yeni Harbiye Nazırı Fevzi Paşa (Çakmak) olmuştur. Cemal Paşa, Heyeti Temsiliye’den taraf olsa da Mustafa Kemal ile sık sık fikir ayrılığına düşmüştür.[18] Onun yerine Fevzi Paşa’nın gelmesi Ankara için olumlu bir gelişme olarak görülebilir.

Cemal Paşa’nın Harbiye Nazırlığı’nı bırakmasından sonra Erkânıharbiye Reisi Cevat Paşa da görevinden ayrılmıştır. Bu sırada Ankara’da bulunan İsmet Paşa, yeni Harbiye Nazırı Fevzi Paşa tarafından İstanbul’a çağrılmış ve Harbiye Nazırı Yardımcısı olarak çalışmaya başlamıştır.[19] İsmet Paşa’nın İstanbul’a geri dönmesi, yıllar sonra arkasından çeşitli iddiaları gündeme getirmiştir. Bunların en çok dile getirilenleri ise; İnönü’nün savaştan yana olmadığı için Ankara’da kalmak istemediği ve yeni evlendiğini bahane etmesidir.[20] Yenibahçeli Şükrü Oğuz hatıralarında bu geri dönüşü bir “bozgunculuk” olarak nitelemektedir.[21]

Bu iddiaları ele aldığımızda, iki iddianın da tutarsız olduğu görülmektedir. Öncelikle, Rıza Nur’un iddia ettiği gibi yeni evlendiği için Ankara’dan uzaklaşmak istemiş birinin, ilk çocuğunun (İzzet) doğumundan hemen sonra Ankara’ya gitmesi, duygularını vatan mücadelesinin önüne koymuş birinin yapacağı bir davranış değildir. Bununla birlikte, İsmet Paşa, İstanbul’a kendi isteğiyle de dönmemiştir. Paşa’nın İstanbul’a dönüp, görev almasını isteyen kişi bizzat Mustafa Kemal’dir ve bunu daha Harbiye Nazırı Cemal Paşa görevden alındığı vakit istemiştir.[22]

Mustafa Kemal, Nutuk’ta, İsmet Paşa’nın İstanbul’a gönderilmesine neden izin verdiğini şu sözlerle açıklamaktadır:

            “Efendiler, 3 Mart 1920 tarihinde, içinde fevkalâde önemli haberler bulunan bir şifre aldım. Bu şifre, İstanbul’dan İsmet Paşa ‘dan geliyordu. Ben Ankara’ya geldikten sonra, İsmet Paşa, Ankara’ya yanıma gelmişti. Birlikte çalışıyorduk. Fakat Cemal Paşa’dan sonra Harbiye Nâzırlığı’na Fevzi Paşa Hazretleri geldi. Paşa Hazretleri’nin özel istekleri üzerine ve çok önemli bir iş için İsmet Paşa’yı bu tarihten birkaç gün önce İstanbul’a göndermiştim.

Önemli saydığımız nokta şuydu : Yunanlılar taarruza hazırlanıyorlardı. Buna karşı, akla yakın olan tedbir, bütün kuvvetleri seferber ederek düzenli bir savaşa girmekti. Özellikle Fevzi Paşa Hazretleri, bu gerek ve zarureti takdir etmekteydi.

İşte, bu hazırlığı yapmak üzere İsmet Paşa’nın İstanbul’da bulunması ve hatta Genelkurmay Başkanlığı’na resmen tayin edilerek işe başlaması çok yararlı olacaktı. Bu maksatla İstanbul’a gitmesini gerekli bulmuştum.”[23]

İsmet Paşa da hatıralarında, Mustafa Kemal’in kararının İstanbul’a dönmesi yönünde olduğunu belirtmiş ve aralarında geçen diyaloğu aynen aktarmıştır: “Fevzi Paşa Harbiye Nezaretindedir, kendisi ile anlaşmak mümkündür. Senin onunla temas ederek, beraber olarak bu hazırlıkları mümkün olduğu kadar temin etmeye çalışman burada kalmandan daha faydalı olacaktır. Onun için dönmen lazım[24]

Kaynaklar incelendiğinde İsmet Paşa’nın İstanbul’da, Anadolu için çalıştığı net bir şekilde görülmektedir. Mustafa Kemal, Rauf Beyefendi’ye gönderdiği 19 Şubat 1920 tarihli şifrede, Yunanlıların İzmir’deki faaliyetleri konusunda Harbiye Nezareti’ni ve hükûmeti uyarmakta ve son olarak şunları yazmaktadır: “Bu konuda, İsmet Bey yakından askeri tasavvurlarımıza vâkıftır. Kendisine danışarak Harbiye Nazırı ile görüşmeniz ve alacağınız kati cevabı mümkün olan süratle bize ulaştırmanız hassaten rica olunur.”[25] 23 Şubat 1920 tarihinde İsmet Bey’e gönderilen şifre ve yine aynı gün 15. Kolordu Kumandanlığı’na gönderilen yazıda da İsmet Paşa’nın önemi ön plana çıkmaktadır:

            “… Hatta Araplarla ilk temas ve münasebet hükümet tarafından başlamış ve buna da hükümet tarafından zekâ ve muhakemedeki isabetiyleuzak görüşlülüğüne emin bulunduğumuz değerli arkadaşlarımızdan İsmet Bey memur olmuştu. İsmet Bey, aynı teması Heyeti Temsiliye nezdinde bulunduğu müddet zarfında devam ettirmiştir. Suriye’ye yazılı olarak gönderilen talimat, biraz da Fransızların eline düşmesi ihtimaline göre tesirli olabilecek tarzda İsmet Bey tarafından kaleme alınmıştır…”[26]

Sonuç olarak, İsmet Paşa’nın İstanbul’a dönmesi kendi keyfi kararıyla olan bir hadise değildir. Bunu isteyen kişi Mustafa Kemal’dir ve İsmet Paşa İstanbul’da mücadelenin dışına değil bizzat içine gitmiştir. Bu mücadele silahlı olmasa da istihbarat açısından oldukça önemlidir. İsmet Paşa, Mustafa Kemal’in İstanbul’da, özellikle de Harbiye Nezareti’ndeki gözü olmuştur. Mustafa Kemal’in bu isteğinin nedeni İnönü’ye duyduğu güvendir.

C. ANADOLU’YA İKİNCİ GEÇİŞ

C. I. Ankara’ya İkinci Gelişin Hikayesi

1920 yılının başında, 12 Ocak günü Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı İstanbul’da toplanmış ve ardından 28 Ocak’ta Mısak-ı Millî kabul edilmiştir. 27 Şubat tarihinde dünya devletlerine de duyurulan bu milli yemin, aslında İstanbul için bir sonun başlangıcı olmuştur. Bu geşilmeler üzerine Londra’da bir konferans toplanmış ve İtilâf Devletleri; İstanbul’un işgal edilmesine ve Kuvayi Milliye taraftarlarının tutuklanmasına karar vermiştir.[27]

Bu karar sonrası, 16 Mart 1920’de İstanbul, İtilâf Devletleri tarafından işgal edilmiş, bir karakol basılarak Türk askerleri şehit edilmiş ve Meclis-i Mebusan basılmıştır. Birçok milletvekili, aydın ve subay Malta’ya sürgüne gönderilmiştir.[28] Meclisin basılması ve çalışamaz hale gelmesi sonucunda artık Ankara’da yeni bir Milli Meclis kurmanın zamanı gelmiştir. Mustafa Kemal, 19 Mart 1920’de tüm vilayet ve kolordu komutanlarına gönderdiği bir genelge ile Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin kurulacağını ve İstanbul’daki Meclis-i Mebusan’dan milletvekillerinin, aydınların Ankara’ya geçmesini istemektedir.

İsmet Paşa’nın da ikinci Ankara seyahati bu tarihten sonra başlamaktadır. 19 Mart gününün gecesinde İsmet Paşa’nın evine iki misafir gelmiştir. Birisi Anadolu’ya birlikte geçeceği Saffet Bey (Arıkan) diğeri de Mustafa Kemal’den gelen emri bildirmek için gelen Albay Reşat Bey.[29] Şevket Süreyya, emri bildirmeye gelen kişinin Emekli Albay Reşat Bey olduğunu yazsa da, İsmet Paşa hatıralarında Mustafa Kemal’den gelen çağrıyı Saffet Bey’in bildirdiğini söylemektedir.[30]

Sonuç olarak, İsmet Paşa, gelen bu çağrıya “Hazırım, hemen hareket edelim” diyerek cevap vermiş ve Ankara’ya yolculuk bu sözlerle başlamıştır. İkili ilk olarak Haydarpaşa’ya giderek oradan da trenle Maltepe’ye geçmiş ve onları Maltepe’deki Piyade Atış Okulu’nu idare eden Yenibahçeli Şükrü karşılamıştır. Ardından İsmet Paşa ve Saffet Bey geceyi geçirmek üzere Yüzbaşı Hulusi Demir Bey’in evine varmışlardır. O gece, Anadolu’ya hangi vasıta ile geçileceği sorunu kafalarını meşgul etmektedir. Çare bulunur. İsmet Bey ve Saffet Bey’e bir er elbisesi ve er kimliği verilir ve Yenibahçeli Şükrü bunları imzalar. Kağıt üzerindeki görevleri ise Üçağaç köyüne odun kesmeye gitmektir. Ankara’ya doğru yola çıktıklarında, ikiliye Yüzbaşı İhsan Bey de eşlik etmektedir.[31]

Ankara’ya doğru zor yollardan ilerleyen kafileye daha sonra başkaları da katılacak ve bir süre sonra İsmet Paşa kafilenin idarecisi olacaktır. Sırasıyla Adapazarı, Hendek, Bolu, Çerkeş ve Şabanözü rotasında devam eden 20 günlük zorlu yolculuk, 9 Nisan 1920’de son bulmuş ve kafile Ankara’da büyük bir coşku ile karşılanmıştır. Mustafa Kemal, İsmet Paşa’yı gördüğüne çok sevinmiş ve “- Hoş geldin İsmet, hoş geldin… Ne iyi ettin geldin. Bugün çok iyi ettin de çabuk geldin…” diyerek sarılmıştır.[32]

C. II. Yenibahçeli Şükrü Oğuz ve Feridun Kandemir’in İddiaları

İsmet Paşa’nın, Millî Mücadele’ye katılma konusunda isteksiz olduğu yönündeki iddialar, yukarıda da incelediğimiz şekliyle Kazım Karabekir gibi dönemin önemli isimleri tarafından dile getirilmiştir. Ancak, ikinci defa Anadolu’ya geçişinde Ankara’ya zorla götürüldüğü iddiası ilk defa Tarih Hazinesi dergisinin 1951 yılındaki 12. sayısında “Vakanüvis” imzalı “İsmet Bey(İnönü) Anadolu’ya Nasıl Gönderildi?” başlıklı yazı ile gündeme gelmiştir. (Bkz. EK 1)

Söz konusu yazıya göre, İsmet Paşa’nın ikinci defa Ankara’ya gidişinde ona yardımcı olan Yenibahçeli Şükrü Oğuz ile röportaj yapılmış ve Şükrü Bey not defterinde yazılanlara göre İsmet İnönü’nün Ankara’ya nasıl zorla gönderildiğini anlatmıştır. Yenibahçeli Şükrü, İsmet Paşa’yı Maltepe’ye getirenin Dayı Mesud’dan aldığı mektup sonrasında Saffet Bey’in olduğunu söylemektedir. Ardından, Mustafa Kemal Paşa’dan emir gelmiş, İsmet Paşa’ya söylemiş ve Paşa da “Şimdi bir şey yok. İhtiyaç olursa, icab ederse geçeriz” diyerek bu emri kabul etmemiştir. Bunun üzerine Yenibahçeli Şükrü, artık dönüş olmadığını ve Anadolu’ya geçmesi gerektiğini söyleyerek onu yola çıkmaya mecbur etmiş ve iki nefer elbisesi getirterek Saffet Bey ile yola çıkmasını sağlamıştır.[33]

Yenibahçeli Şükrü’nün 1952 yılında kaleme aldığı hatıralarında, İsmet (Bey’in) Şevki başlığı altında dergiye anlattığı konuyu yazarken kullandığı şu ifadeler dikkati çekmektedir:

            “…Bu arada İsmet Bey hatırıma geldi. Onun daha önceden Ankara’ya gittiğini fakat bozgunculuk ederek bir yolunu bulup tekrar İstanbul’a avdet ettiğini biliyordum. Onun bu hareketini hiç bir suretle affetmiyor ve her aklıma geldikçe hırslanıyordum. Nihayet ne yapıp edip onu tekrar göndermek çok hoş bir şey olacaktı. Bu kararı verdikten sonra bir yolunu bulup kendisini davet ettim. Beraberine Saffet Bey’i (Merhum Saffet Arıkan) alarak gelmeğe mecbur oldu. Arkadaşımız Demir Bey’in (Hulusi) evine misafir ettik. Başlarına geleceğini bilmediklerinden hazırlıksız gelmişlerdi.”[34]

İnönü’nün Ankara’ya zorla götürülmesi konusunda çeşitli iddialarda bulunan bir diğer isim de Feridun Kandemir’dir. Kandemir de yine Tarih Hazinesi‘nin 1952’de yayınlanan 15. sayısındaki yazısında ve daha sonra kaleme aldığı İkinci Adam Masalı kitabında benzer iddialarda bulunmuştur. (Bkz. EK 2) Gazeteci kimliğiyle öne çıkan Kandemir’in iddialarının kaynağı ise Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk İstanbul müfettişlerinden avukat Refik İsmail Bey’den dinledikleri ve Yenibahçeli Şükrü’nün yazdıklarıdır.

Kandemir’in aktardığına göre Refik İsmail ve Ali Rıza Bey, İsmet Paşa’nın Ankara’ya gitmesinin gerekli olduğunu düşünerek onu Harbiye Nezareti’nde ziyaret etmişler ve Paşa’ya: Mustafa Kemal’in kendisi gibi arkadaşlara ihtiyacı olduğunu, hemen Ankara’ya gitmesi gerektiğini söylemişlerdir. Ancak İsmet Paşa, şu an Ankara’da yapılacak bir iş olmadığını söyleyerek onların bu teklifini geri çevirmiştir. Refik İsmail’in iddiasına göre; İsmet Paşa’nın bu cevabı Ankara’ya bildirilmiş ve Mustafa Kemal, yazışmalar ile vakit kaybedilmeden Paşa’nın en hızlı şekilde Anadolu’ya geçmesini istemiştir.

İddiaya göre Ankara’dan gelen emir sonrası bu defa da Kara Vasıf Bey’le birlikte İsmet Paşa’ya gidilmiş ancak yine aynı cevap alınmıştır. Bunun üzerine Ali Rıza Bey bir plan yapmıştır:

            “… «Bu işi bana bırakın, ben yaparım.» Dedi. Ve gitti. Ne yaptı ise yaptı, İsmet beyin kulağına: «İngilizler tarafından takip edildiğini» duyurdu. Gerçekten de tâkip ediliyordu. Peşine adamlar koyarak, bu oyunu tertipleyen de yine Ali Rıza beydi. O sıralarda bu, onun klâsik oyunlarından biriydi…”[35]

 

Bu konuşmalardan sonra İsmet Paşa bu oyuna inanmış ve peşindekileri fark edip korkarak Ali Rıza Bey’den yardım istemiştir. Ali Rıza Bey de Paşa’yı güvenli bir yere götüreceğini bahane ederek Özbekler Tekkesi’ne götürmüş ve ardından İngilizlerin oraya da gelebileceklerini söyleyerek Maltepe’deki talimgah kumandanlığının bulunduğu köşke geçmişlerdir. Burada Yenibahçeli Şükrü devreye girmiş ve Kandemir daha önce de nakledildiği gibi Paşa’nın Şükrü Bey tarafından zorla Ankara’ya gönderildiğini yazmıştır.

C. III. Yenibahçeli Şükrü ve Kandemir’in İddialarına Cevaplar

Feridun Kandemir ve Yenibahçeli Şükrü’nün söz konusu iddialarında birçok çelişki bulunmaktadır. Kandemir’in iddialarından başlayacak olursak, İkinci Adam Masalı kitabında Refik İsmail ve Yenibahçeli Şükrü’nün anlattıklarını birleştirmiştir. Ancak, ikisinin anlattıkları incelendiğinde tamamen farklı hikayeler ortaya çıkmaktadır. Yenibahçeli Şükrü, Ankara’dan İsmet Paşa adına özel bir çağrı olmadığını ve bunu kendisinin tertiplediğini, Refik İsmail ise Mustafa Kemal’den iki kez sert bir dille çağrı geldiğini söylemektedir. Kandemir, hikayenin karanlık kalan kısmını tamamlamak için Yenibahçeli Şükrü’yü kullansa da,  birbirini yalanlayan bu iki iddianın farkına varamamış ya da bunu kasıtlı olarak yapmıştır.

Kaynaklara göre doğru olan ise, 19 Mart 1920’de İsmet Paşa’ya Ankara’ya gelmesi için haber gönderildiğidir. Kısacası bu yolculuğun başlamasını sağlayan; ne Refik İsmail ve Ali Rıza Bey’in ne de Yenibahçeli Şükrü’nün şahsi çabaları değildir.

Kandemir’in Refik İsmail’den aktardığı hikayedeki bir diğer önemli hata ise, Ankara’ya yolculuğun rotasıdır. Şevket Süreyya ve İnönü’nün hatıralarına göre izlenilen rota şöyledir; İsmet Paşa ve Saffet Bey, Haydarpaşa’dan trenle Maltepe’ye gitmişler ve orada Yenibahçeli Şükrü tarafından karşılanıp, geceyi Maltepe’deki Piyade Endaht Okulu subaylarından birinin evinde geçirmişlerdir.[36] Refik İsmail ise Ali Rıza Bey’in İngiliz takibinden korkan İsmet Paşa’yı ilk olarak Özbekler Tekkesi’ne götürdüğünü ve planı daha önceden bilen Saffet Bey’in de oraya geldiğini söylemektedir.[37] Kandemir, Tarih Hazinesi‘nde kaleme aldığı yazıda yine aynı hataya düşmüş ve yine kullandığı kaynaklar birbirini yalanlamıştır.[38] Çünkü, Kandemir’in alıntı yaptığı Yenibahçeli Şükrü de hatıralarında ve 1951’de Tarih Hazinesi‘ne anlattıklarında olayları şu şekilde sıralamıştır:

            “-İsmet ile Saffet Beyler, şimendüferle Maltepeye geliyorlar Dayı Mesuttan aldığı mektup üzerine İsmet Beyi bir bahane ile buraya getiren arkadaşı Saffet Beydir. Biz de ürkütmemek için her ikisini de daireye getirmiyor, doğruca mülâzım Hulûsi Demirin evine misafir ediyoruz.”[39]

Görüldüğü üzere, Refik İsmail’in anlattıkları ve Kandemir’in kendi çabaları ile tamamlamaya çalıştığı hikaye gerçekle hiçbir şekilde uyuşmamaktadır. İsmet Paşa, Refik İsmail’in anlattıklarının aksine, Saffet Bey ile birlikte yola çıkmış ve birlikte ilk olarak Özbekler Tekkesi’nde değil Maltepe’deki Hulusi Bey’in evinde konaklamıştır. Gerçekleri bir kenara bırakıp, Refik İsmail’in anlattıklarının doğru olduğu kabul etsek bile, Harbiye Nezareti’nde Ankara ile bizzat temas halinde olan ve Maltepe gibi İngilizlerin gözlerini diktiği bir yeri bilecek kadar bilgiye sahip olan İsmet Paşa’nın, “korkmuş bir çocuk gibi” Ali Rıza Bey’in peşine takılıp; İngilizler’den kaçtığını söylemek pek inandırıcı olmayacaktır.

Yenibahçeli Şükrü Oğuz’un iddialarına gelecek olursak, dergideki röportaj yayınlandıktan sonra büyük yankı uyandırmış ve dönemin önemli gazetelerinden Son Telgraf‘ta karşılıklı tartışma başlamıştır. 22 Ağustos 1951 tarihinde Eski Gaziantep Milletvekili Bekir Kaleli’nin, Son Telgraf‘ta yayınlanan “İnönü Anadolu’ya zorla mı geçirildi?” yazısı ile tartışmanın fitili ateşlenmiştir. Bekir Kaleli, İsmet Paşa’nın Maltepe’den Ankara’ya yolculuğunda yanında görevli bulunmuş ve Yenibahçeli Şükrü’nün emrinde çalışmış bir askerdir. Yazısında, kendi hatıra defterindeki notlardan olayları anlatmakta ve daha sonra Kocaeli’nde Şükrü Bey ile birlikte görev yaparken sık sık bu olay üzerine konuşmalarına rağmen o zaman neden İsmet İnönü’nün zorla gönderilmesinden hiç bahsetmediğini sorgulamaktadır. Ayrıca, İsmet İnönü’nün o günkü rütbesinin Maltepe’deki İngiliz tehlikesini bilecek kadar yüksek olduğunu ve bu yüzden Anadolu’ya geçme isteğinden başka hiçbir bahanenin Paşa’yı oraya getiremeyeceğini ifade etmiştir. Tüm bunların dışında, ani ve zorunlu olarak yola çıkmasına rağmen ailesine neden not bırakmadığına da dikkat çekmiştir.[40]

Kaleli, 23 Ağustos’ta devam ettiği yazısında, Saffet Arıkan ile rahmetli olmadan önce bu konuyu konuştuklarını ancak ondan böyle bir şey duymadığını ve olayların içinde yer alan yakın arkadaşlarından Esad Bey ile Dayı Mesud’un da İnönü’nün zorla gönderildiğine dair tek kelime dahi etmediklerini yazmıştır. Yazının devamındaysa İsmet Paşa’nın Atatürk ile ilk günden beri temas halinde olduğunu kanıtlamak amacıyla Nutuk’tan alıntılara yer vermiştir. Bekir Kaleli’nin yazılarında, konunun dışında olan kişisel ithamlar da bulunmaktadır.[41]

Son Telgraf‘ta konu hakkında tartışmalar kapanmamış, hemen ardından 24 Ağustos’ta, yine İsmet Paşa’nın Ankara’ya yaptığı yolculukta bizzat görev alan Kıdemli Yüzbaşı İhsan Bey’in Yenibahçeli Şükrü’ye yazdığı cevap mektubu yayınlanmıştır. Yüzbaşı İhsan Bey olayın şahidi olarak o günü şöyle anlatmıştır:

            “…16 Mart Günü Üsküdar jandarma komutanı Remzi beyin haber göndermesi üzerine Dudullu köyüne inerek toplanan tüfek, mekanizma ve cephaneninteşkil ettiği kırk kadar araba ile birlikte tekrar Kurna köyüne naklettiğim sırada, Kartal jandarma komutanı İzzet beyin gönderdiği haber üzerine yorgunluğuma rağmen ve bir çok tehlikelere maruz kalarak Maltepe’ye indim. Ve piyada atış mektebi piyade bölüğü komutanı Hulûsi beyin evine gittim. Bu evde beni miralay İsmet beyle Saffet Arıkan bekliyorlardı. Ellerinde birer mavzer ve bir sandık da cephane vardı. Miralay İsmet bey bana 16 Mart hâdisesi üzerine derhal Anadoluya geçmeğe karar vermiş olduğunu ve kendilerini Anadoluya geçirmek üzere beklemekte olduklarını söyledi…[42] (Bkz. EK 3)

Verilen bu cevapların ardından konu 7 Eylül 1951 tarihine kadar kapanmıştır. 7 Eylül’de ise  Son Telgraf, Emekli Binbaşı Mehmet Ali Atalay’ın mektubunu ve Yenibahçeli Şükrü’nün Bekir Kaleli’ye verdiği cevabı yayınlamıştır. Mehmet Ali Atalay mektubunda, 1920 yılının sonlarında Rize’de Yenibahçeli Şükrü ile aynı sofrada bulunduğunu aktarmış ve onu kendi sözleri ile eleştirmiştir:

            “…Rizede mülâki olduğunuz ve mükellef sofranızda eski hatıraları tazelerken mevzu Anadolu harekâtı milliyesine intikal etti. Bu sofrada miralay İsmet Bey bazı maiyetiyle Anadoluya iltihak ettiğini haber aldığınızı söylediğinizi unutmuş iseniz ben hatırlatayım. (İnönüyü ben zorla gönderdim demediniz.)…”[43](Bkz. EK 4)

Aynı başlığın altında Yenibahçeli Şükrü’nün cevabı yer almaktadır. Şükrü Bey, İsmet Paşa hakkındaki iddialarını yinelemiş ve Bekir Kaleli’nin o günkü rütbesini delil göstererek Kaleli’nin olayın iç yüzünü bilemeyeceğini yazmıştır. Yenibahçeli de, Kaleli gibi kişisel meselelere girmiş ve kendisine yöneltilen eleştirilere cevap vermiştir. İkili arasındaki tartışma Son Telgraf‘ın 9 ve 18 Eylül’de yayınlanan sayfalarında da yer bulmuş ancak tartışma tamamen kişiselleşmiştir.[44] (Bkz. EK 5)

Bütün bu iddiaların hedefindeki isim İsmet İnönü ise hakkında yazılanlara ancak 1968 yılında Abdi İpekçi’ye verdiği röportaj dizisinde dolaylı olarak cevap vermiştir. Abdi İpekçi’nin “Başlangıçta, Ankara’ya geldikten sonra tekrar lstanbul’a dönüşünüz Milli Mücadele’ye katılmakta geçirdiğiniz bir tereddütle yorumlanır. Doğru mudur?” sorusuna İsmet İnönü’nün verdiği cevap gayet nettir:

           

            “Tereddütü, mereddütü yok… Ankara’ya gelip çalışmaya başladıktan bir süre sonra İstanbul’a çağırdılar beni… Bu, önemli bir kararın alınmasıyla ilgiliydi. O sıralarda zabit ve Harbiye nazırları Anadolu hareketine karşı az çok müsait görünüyorlardı. Onlarla temasta bulunarak Anadolu’ya yardım temin etmek meselesi… Bunun için gittim lstanbul’a… Sonra İstanbul işgal edilince Atatürk haber yolladı “Ankara’ya gel,” diye … Derhal geldim.”[45]

 

SONUÇ        

İsmet İnönü hakkındaki iddialar incelendiğinde ve dönemin diğer kaynakları ile karşılaştırıldığında bu iddialardaki tutarsızlıklar çok net olarak görülmektedir. Söz konusu kaynakların ise tümünü yalanlamak veya yok saymak bilimsel olarak mümkün değildir. Ancak, bu çalışma sonucunda sadece sözlü anlatıma dayanan ve başka kaynaklarla desteklenmeyen iddiaların, tutarsız ya da tamamen asılsız olduğu ortaya konulmuştur. İnönü’ye karşı yapılan suçlamaların nedeni ise, Millî Mücadele sonrasındaki siyasî faaliyetleri ve bazı şahsiyetlerin Millî Mücadele’den kendine kahramanlık payı çıkarma ihtiraslarıdır. Bu suçlamaların çoğunun Cumhuriyet Halk Partisi’nin iktidarı kaybettiği dönemde ortaya çıkması da gözlerden kaçmamalıdır. Demokrat Parti devrinde, İnönü’ye karşı şiddete varacak derecede sert tutum izlendiği de bilinmektedir. Kısacası, bu suçlamalarda, siyasî çıkarların gözetildiğini ve İnönü’nün halkın gözündeki itibarının düşürülmesinin amaçlandığını söylemek yanlış olmayacaktır.

Sonuç olarak, Kazım Karabekir’in aktardığı ve İnönü’nün de yazdıklarıyla doğruladığı gibi bir “köylü olma” veya “uzaklaşma” istediği söz konusu olsa da, bu sadece kısa süreli bir karamsarlık dönemidir. Çocukluğundan itibaren asker olmak isteyen, girdiği askerî okulları birincilik ile bitiren, Balkan Savaşı ve Birinci Dünya Savaşı tecrübesi olan bir subayın Milli Mücadele’den kaçtığını ya da zorla katıldığını söylemek mantığa ve en önemlisi de tarihi delillere göre yanlıştır. Manevi açıdan bakıldığındaysa, savaş sırasında ölen oğlu İzzet’in cenazesine bile katılamayan İsmet İnönü’nün hatırasına yapılan bir saygısızlıktır.

_______________________________

[1] Kazım Karabekir, İstiklal Harbimizin Esasları, Sinan Matbaası, İstanbul, 1951, s. 7.

[2] İsmet İnönü, Hatıralar, Cilt I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985, s. 167.

[3] İsmet İnönü, a.g.e., s. 172.

[4] Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, Cilt I, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1966,  s 124.

[5] İnönü, a.g.e., s. 194.

[6] A.g.e., s. 174.

[7] Türkiye Cumhuriyeti Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2014, s. 185.

[8] İnönü, a.g.e., s. 177.

[9] Gülsün Bilgehan, Mevhibe, Bilgi Yayınları, Ankara, 1994, s. 55.

[10] Ali Fuat Cebesoy, Milli Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyat, İstanbul, 1953,  s. 276-277.

[11] Aydemir, a.g.e., s. 127.

[12] İnönü, a.g.e., s. 176.

[13] Aydemir, a.g.e., s.126.

[14] Karabekir, a.g.e., s. 159.

[15] Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991, s. 179.

[16] Yusuf Ziya Ortaç,  İsmet İnönü, Yeni Matbaa, İstanbul, 1962, s. 46 vd.

[17] Salahi R. Sonyel, Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihabarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013, s. 63.

[18] Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Cilt III, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967, s. 604.

[19] Metin Heper, İsmet İnönü (Yeni Bir Yorum Denemesi), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999, s 15.

[20] Rıza Nur, a.g.e., s. 578.

[21] Yaşar Semiz, Ömer Akdağ, Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Çizgi Kitabevi, Konya, 2011, s. 148.

[22] M. Tayyip Gökbilgin, Milli Mücadele Başlarken, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011, s. 551.

[23] Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan) Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi, İstanbul, 1995, s. 269.

[24] İnönü, a.g.e., s. 184.

[25] Atatürk’ün Bütün Eserleri 6. Cilt (1919-1920), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s. 351.

[26] A.g.e., s. 384.

[27] Cumhuriyet Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2014. s. 187-188.

[28] İsmet İnönü, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1987, s. 15.

[29] Aydemir, a.g.e., s. 130-131.

[30] İnönü, a.g.e., s. 185.

[31] Aydemir, a.g.e., s. 132.

[32] Yunus Nadi, Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1978, s. 267.

[33] Vaka’nüvis, “İsmet Bey (İnönü) Anadolu’ya Nasıl Gönderildi?”, Tarih Hazinesi, Sayı 12, Temmuz 1951, s. 586-589.

[34] Yaşar Semiz, Ömer Akdağ, a.g.e., s. 148.

[35] Feridun Kandemir, İkinci Adam Masalı, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul, 1968, s. 61.

[36] Aydemir, a.g.e., s. 132; İnönü, a.g.e., s. 185.

[37] Kandemir, a.g.e., s. 62.

[38] Kandemir, “İsmet Paşa (İnönü) Anadoluya Nasıl Geçti?”, Tarih Hazinesi, Sayı 15, Nisan 1952, s. 788-791.

[39] Vaka’nüvis, a.g.m., s. 589.

[40] Bekir Kaleli, “İnönü Anadolu’ya zorla mı geçirildi?”, Son Telgraf, Sayı 5290, 22 Ağustos 1951, s. 2.

[41] Bekir Kaleli, “İnönü Anadolu’ya zorla mı geçirildi? II”,  Son Telgraf, Sayı 5291, 23 Ağustos 1951, s. 2-4.

[42] “İsmet İnönü’nün Anadolu’ya geçişi”, Son Telgraf, Sayı 5262, 24 Ağustos 1951, s. 2.

[43] “Yenibahçeli Şükrü bey eskiden nasıl konuşurdu?”, Son Telgraf, Sayı 5306, 7 Eylül 1951, s. 2-4.

[44] Bekir Kaleli, “Cumhuriyetimizin ruhunu kundaklayan yalanlar”, Son Telgraf, Sayı 5308, 9 Eylül 1951, s. 2-4.; “Uzayan bir münakaşa: Bekir Kaleliye cevap”, Son Telgraf, Sayı 5314, 18 Eylül 1951, s. 2.

[45] Abdi İpekçi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, Cem Yayınevi, İstanbul, 1981, s. 29-31.

EKLER

 

EK 1: “İsmet Bey(İnönü) Anadolu’ya Nasıl Gönderildi?” Tarih Hazinesi, Temmuz 1951.

FFT257023.jpg

EK 2: Kandemir, “İsmet Paşa(İnönü) Anadoluya Nasıl Geçti?”, Tarih Hazinesi, Nisan 1952.

FFT257008.jpg

EK 3: “İsmet İnönü’nün Anadolu’ya geçişi”, Son Telgraf, 24 Ağustos 1951.

24-agustos-kirpik

 

EK 4: “Yenibahçeli Şükrü bey eskiden nasıl konuşurdu?”, Son Telgraf, 7 Eylül 1951.

7 Eylül 2. sayfa KIRPIK.jpg

EK 5: “Uzayan bir münakaşa: Bekir Kaleliye cevap”, Son Telgraf, 18 Eylül 1951.

18 Eylül kırpık.jpg

BİBLİYOGRAFYA

 

Kitaplar

AYDEMİR, Şevket Süreyya, İkinci Adam, Cilt I, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1966.

ATATÜRK, Mustafa Kemal, Nutuk, (Bugünkü Dille Yayına Hazırlayan) Zeynep Korkmaz, Atatürk Araştırma Merkezi, İstanbul, 1995.

Atatürk’ün Bütün Eserleri 6. Cilt (1919-1920), Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998.

Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1991.

BİLGEHAN, Gülsün, Mevhibe, Bilgi Yayınları, Ankara, 1994.

CEBESOY, Ali Fuat, Milli Mücadele Hatıraları, Vatan Neşriyat, İstanbul, 1953.

Cumhuriyet Tarihi I, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2014.

GÖKBİLGİN, M. Tayyip, Milli Mücadele Başlarken, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2011.

HEPER, Metin, İsmet İnönü (Yeni Bir Yorum Denemesi), Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1999.

İsmet İnönü, Genel Kurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Yayınları, Ankara, 1987.

İNÖNÜ, İsmet, Hatıralar, Cilt I, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1985.

İPEKÇİ, Abdi, İnönü Atatürk’ü Anlatıyor, Cem Yayınevi, İstanbul, 1981.

KANDEMİR, Feridun, İkinci Adam Masalı, Yakın Tarihimiz Yayınları, İstanbul, 1968.

KARABEKİR, Kazım, İstiklal Harbimizin Esasları, Sinan Matbaası, İstanbul, 1951.

NADİ, Yunus, Kurtuluş Savaşı Anıları, Çağdaş Yayınları, İstanbul, 1978.

NUR, Rıza, Hayat ve Hatıratım, Cilt III, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967.

ORTAÇ, Yusuf Ziya,  İsmet İnönü, Yeni Matbaa, İstanbul, 1962.

SEMİZ, Yaşar ve Ömer Akdağ, Yenibahçeli Şükrü Bey’in Hatıraları, Çizgi Kitabevi, Konya, 2011.

SONYEL, Salahi R., Kurtuluş Savaşı Günlerinde İngiliz İstihabarat Servisi’nin Türkiye’deki Eylemleri, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara, 2013.

Dergi ve Gazete Makaleleri

Vaka’nüvis, “İsmet Bey (İnönü) Anadolu’ya Nasıl Gönderildi?”, Tarih Hazinesi, Sayı 12, Temmuz 1951.

KANDEMİR, Feridun, “İsmet Paşa (İnönü) Anadoluya Nasıl Geçti?”, Tarih Hazinesi, Sayı 15, Nisan 1952.

KALELİ, Bekir, “İnönü Anadolu’ya zorla mı geçirildi?”, Son Telgraf, Sayı 5290, 22 Ağustos 1951.

____________, “İnönü Anadolu’ya zorla mı geçirildi? II”, Son Telgraf, Sayı 5291, 23 Ağustos 1951.

____________, “Cumhuriyetimizin ruhunu kundaklayan yalanlar”, Son Telgraf, Sayı 5308, 9 Eylül 1951.

“İsmet İnönü’nün Anadolu’ya geçişi”, Son Telgraf, Sayı 5262, 24 Ağustos 1951.

“Yenibahçeli Şükrü bey eskiden nasıl konuşurdu?”, Son Telgraf, Sayı 5306, 7 Eylül 1951.

“Uzayan bir münakaşa: Bekir Kaleliye cevap”, Son Telgraf, Sayı 5314, 18 Eylül 1951.

[Bu yazı kaynak gösterilmeden kullanılamaz!]