İslâmcı Basında Şemseddin Günaltay Hükûmeti: Sebilürreşad ve Büyük Doğu Örneği 3 (Sebilürreşad ve CHP)

III. SEBİLÜRREŞAD VE CHP

III.1. Sebilürreşad Dergisi’nin CHP’ye Karşı Tavrı

Eşref Edip öncülüğünde yayınlanmaya başlayan Sebilürreşad, gündemine aldığı her konuyu İslâm çerçevesinden bakarak işlemiştir. Dergi, yayınlandığı ilk günden beri İslâmcı camianın en önemli yayın organı olmayı başarmış ve gündem belirleyici bir özelliğe sahip olmuştur. Milli Mücadele’de zor şartlar altında çıkarmış olduğu sayılarla halkı manevi yönden besleyen Sebilürreşad, 1923 yılında imzalanan Lozan Anlaşması’na kadar geçen süreçte cumhuriyetin kurucu kadrolarıyla da arasını iyi tutmuştur.

Sebilürreşad’ın ve baş yazarı Eşref Edip’in partileri değerlendirirken dikkat ettikleri etken din olmuştur. Eşref Edip’e göre bir partinin desteklenip desteklenmemesini belirleyen özellik; dine ve din hürriyetine karşı olup olmamasıdır. Vatandaşlar dine karşı olan partilere oy vermemeli, parti içinde görev alıyorlarsa da bu tutuma karşı çıkıp, istifa etmelidirler.[1]

Eşref Edip, yine aynı yazısında partileri din hürriyetinin sağlanması için bir araç olarak görmekte ve oy verecek ”hakikî” Müslümanlara şu çağrıyı yapmaktadır:

”Öyle ise seçim gününde hakiki müslümanlar kendilerini kat’iyen parti ihtirasına kaptırmıyacaklar, hangi partiden olursa olsunlar, evvela din, sonra parti diyecekler. Dini partiye değil, partiyi fazaili diniyenin inkişafına hizmet ettirecektir. Binaenaleyh partilerin gösterecekleri namzetlere körü körüne rey vermiyecekler. O şahsın imânına, faziletine, sadakat ve istikametine itimadları varsa ona rey verecekler, itimadları yoksa reyini ona vermiyecekler, kendi partilerinden olsa da.”[2]

Sebilürreşad, dini merkezine alarak siyaseti yorumlarken aynı zamanda dini siyasete alet eden kişilere de her zaman karşı çıkmıştır. Dergide yayınlanan ”Dini Siyasete Alet Edenler” adlı makalede, dinin siyasî çıkarlar amacıyla kullanılmasına sert bir dille karşı çıkılmış ve Sebilürreşad‘ın böyle bir suçlama ile karşı karşıya bırakılmasının imkânsız olduğu dile getirilmiştir. Bunun yanında, dini siyasete alet ettiği iddiası ile tertemiz mazisi bulunan Sebilürreşad‘a engel olunamayacağı, derginin kimseden çekinmediği ve sadece kanunlara güvendiği de vurgulanmıştır.[3]

Eşref Edip, siyaset ile ilgili her yazısında Sebilürreşad‘ın hiçbir partiden taraf olmadığının altını çizmiş ve yine ”Dini Siyasete Alet Edenler” adlı yazısında dergisinin partiler üstü olduğunu şu kelimelerle açıklamıştır:

”Onun içidir ki Sebilürreşad – Âkif’in vasiyeti mucibince – hiçbir partiye bağlanmıyarak daima müstakil ve partilerin fevkinde kalacaktır. İster şah, ister diktatör, her kim olursa olsun, dine karşı tecavüzde bulunan şahsa karşı nasıl hak ve hakikati müdafaa ederse şahiyeti maneviyeyi haiz partilere ve bütün teşekküllere karşı da islâmın izzet ve şerefini müdafaadan – hiç perva etmeksizin – geri kalmıyacaktır. Her kim olursa olsun, herhangi bir parti olursa olsun, dine hizmet ettikçe, vicdan hürriyetinin, dinî faziletlerin inkişafına çalıştıkça onu takdirle karşılar ve bütün kudretimizle destekleriz. Herhangi şahıs olursa olsun, herhangi parti olursa olsun, dini tezlile, vicdan hürriyetini boğmıya, dinî faziletleri baskı altında tutmıya uğraşırsa ona karşı da hak ve hakikati müdafaa ederiz ve ilâ maşallah edeceğiz.”[4]

Sebilürreşad bahsedilen bu çerçevede mevcut siyasi partileri değerlendirmekte ve tarafsız olduğunu iddia ederek eleştirilerine devam etmektedir. Derginin Cumhuriyet Halk Partisi’ne de bakışı bu çerçevenin sınırları dışına çıkmamıştır.

CHP muhafazakâr/ İslâmcı camia tarafından, kurulduğu ilk günden bu yana dinî hürriyete engel olan, gerçekleştirdiği icraatlarla din düşmanı bir portre çizen parti olarak görülmüştür. Sebilürreşad Dergisi de İslâmcı bir çizgide bulunduğu için bu görüşü devam ettirmiş ve yayın hayatına başlamış olduğu ilk günden itibaren CHP’nin tarihine ve icraatlarına sert eleştiriler getirmiştir.

1925 yılında yayın hayatına son verilen Sebilürreşad, çok partili dönemdeki demokratik ortamdan yararlanarak 1948’de tekrar yayınlanmaya başlamıştır. Dergi, CHP’nin iktidar olduğu yılların çoğunda çıkamamıştır. Bu süre içerisinde CHP’nin gerçekleştirdiği eylemler ve gündem olan tartışmalar hakkında fikir sunamayan Sebilüüreşad, bu açığı, 1948 yılında tekrar yayınlanmaya başlamasından itibaren CHP’nin icraatlarını ele alarak kapatmaya çalışmıştır. Sebilürreşad, 1925 öncesinde de rejim konusunda eleştirilerde bulunmuştur. Dergi ilk başta cumhuriyetin ilânına ve yeni rejim yöneticilerine temkinli yaklaşmış ve daha sonra cumhuriyet rejiminin İslâma aykırı olmadığını bilakis anayasasında devletin dininin belirtildiği, hilafetin meclisin kontrolünde bulunduğu bir ”İslâm Cumhuriyeti” olunabileceği iddia edilmiştir.[5]

Yapılan rejim eleştirilerinde dikkat çeken önemli bir husus da, eleştirilerde hiçbir zaman Atatürk’ün veya Kemalizm’in hedef alınmaması olmuştur. Sebilürreşad bu konuda diğer İslâmî yayınlara göre daha dikkatli olmuştur. Bu tutumun nedeni ise derginin yazarlarının Milli Mücadele’de ve ilk mecliste üstlendiği önemli roller olabilir. Mesela, medrese ve türbeler hakkındaki bir yazıda Atatürk ve Kemalizm şu şekilde CHP’nin icraatlarından ayrı olarak değerlendirilmiştir:

”«- Tekkeden, medreseden ve türbelerden başka Kemalizm hangi din müessesesinin kapsısına kilit vurmuş?» Diyor. Ne güzel cevap! Doğrusu bu cevaba akan sular durur. Yalnız Üstad, burada bir kelimeyi tahrif etmiş. Biz din müesseselerine bu zincirleri vuran «Kemalizm»dir demedik; «farmasonluk» tur, dedik. Ve ilave ettik: Atatürk farmasonluğu lağvetmeseydi kim bilir daha neler yapacaklardı, dedik. Şeyhulmuharririn üstad, «farmasonluk» kelimesini kaldırıp onun yerine «kemalizm»i koymasının, açıktan açığa bu tarifi yapmasının sebep ve saikinİ Lûtfen, izah ederler mi? Topluiğne sahibinden bir sual daha sorabilir miyiz:

– Atatürk’ün gömdüğü farmasonların hortlamasına ne buyururlar?

Biliyoruz, bunlar cevapsız kalacak suallerdir. Fakat belki başkaları cevap verir.”[6]

Sebilüreşad‘ın CHP’ye karşı tutumu her zaman mesafeli olmuştur. CHP, yıllar içinde İslâmcı camia açısından olumlu denilebilecek bazı adımlar atsa da, dergi bu icraatları değerlendirirken partinin geçmişteki karnesini göz önüne almıştır. Bununla birlikte, dergi hiçbir zaman CHP’ye kapılarını tam olarak kapatmamıştır. Bu tür yazılarda, CHP’nin geçmişte yaptığı hataların farkına varılması ve bu hataların tekrarlanmaması istenmiş ve yeni bir anlayışın partide hâkim olması beklentisi dile getirilmiştir.[7]

1947’deki kurultaydan sonra Halk Partisi içerisindeki ”ılımlılar” ve ”aşırılar” çekişmesi, Sebilürreşad‘ın yakın takibine girmiştir. Dergi, aşırı kadrolara karşı ılımlı kadronun tarafında durmuş ve ”müfritler” grubunun partiden ihraç edilmesini istemiştir. Eşref Edip, ”Onlar İçin Hidayet Kapıları Kapalıdır” aldı yazısında, parti içindeki müfritleri eleştirmiş ve CHP’nin din konusunda verdiği tavizlerin aslında müfritler tarafından halka göstermelik yapıldığını iddia etmiştir.[8]

1948 yılında kaleme alınan ”Cumhur Başkanından bir istirhamımız var” başlıklı yazıda da, geçmişin suçlusu olarak partideki aşırılar gösterilmiş ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye şöyle seslenilmiştir:

‘Binaenaleyh, sayın İnönü, din üzerindeki kanunî, gayrı kanunî baskıların, dinin ve din müesseselerinin inkişafına mani kanuî ve gayri kanunî bütün takyidlerin kaldırılması da demokrasi icaplarından olduğuna dair bir beyanda bulunacak olurlarsa müfritlerin hakikate aykırı olan bütün propagandalarını bir anda suya düşürmüş, hür vicdanlı haksever partililerin yüreklerini cesaretle doldurmuş olacaklardır ki, bunun mesut neticeleri derhal kendini gösterecek ve bütün milletin kalbi ferahla dolacaktır. Milletin gönlü İnönünün bu sesine çok muhtaçtır. Emin olmalıdır ki, bu ses, Parti için bir hidayet kaynağı olacağı gibi, yurdun bütün ufuklarında büyük akisler vücuda getirecek, demokrasi tarihi dünyalar durdukça bunu tebcil edecektir. «Vallahu yehdi men yeşau il sıratın müstakim.»”[9]

Sebilürreşad yazarları ve özellikle Eşref Edip, her ne kadar CHP’nin din konusunda yumuşamasını siyasî bir manevra olarak görse de, Hasan Saka’nın başbakan olmasıyla CHP’ye karşı takınılan tavırda gözle görülür bir değişiklik yaşanmıştır. Hasan Saka, Sebilürreşad‘a göre partinin düzelmesi için tek umut olarak görülmektedir. Bunun nedeni ise ”Müfritler İş Başında” başlıklı yazıda şöyle ifade edilmiştir:

”Şimdi yalnız bir ümit noktası kalmıştır: Başbakan Hasan Saka, bildiğimize göre, dindar bir zattır. Netekim mekteplerde din derslerinin okutulmasını bizzat ileri süren odur. Din tedrisatına ve din müesseselerine karşı noktai nazarları malûm olan zevatın müfrit plânlarını belki önleyebilir? Eğer kudreti yetebilirse. Çünkü Partide müfritlerin nüfuzu hâkimdir.”[10]

Hasan Saka Hükûmeti’nin ılımlı uygulamaları ve parti içinde liberal görüşlerin ön plana çıkması ile CHP’den ümitlenen Sebilürreşad‘ın tavrı, 1949 yılında Şemseddin Günaltay’ın başbakan olması ile daha da olumluya evrilmiştir.

III.2. Sebilürreşad Dergisi’nde Şemseddin Günaltay Hükûmeti

Halk Partisi’nin yedinci kurultayından itibaren, kurulan hükûmetlere açık bir kapı bırakan Sebilürreşad, Günaltay’ın 1949 yılında yeni hükumeti kurmakla görevlendirilmesiyle tamamen farklı bir üslup takınmaya başlamıştır. Bu tarihten itibaren CHP’nin geçmişteki eylemlerine pek değinilmemiş, yazılarda dikkatli ve temkinli davranılmaya çalışılmıştır.[11]

Sebilürreşad çok açık etmese de Günaltay’ın başbakan olmasından son derece memnun olmuştur. Bunun en önemli nedeni ise, Günaltay’ın modernist/İslâmcı gelenekten gelmesi ve daha da önemlisi eski bir Sebilürreşad yazarı olmasıdır. Muharrirler, Günaltay’a kendi aralarından biri gibi bakmış ve makalelerde çoğu zaman başbakan sıfatının yanında ”muhterem hocamız”, ”üstad” gibi sıfatları da kullanmışlardır.[12]

Eşref Edip, Günaltay’ın başbakanlığını değerlendirdiği ilk yazısında, Günaltay’ın geçmişi nedeniyle parti içerisinde baskılara uğrayacağını şu sözlerle dile getirmiştir:

”Şemseddin Günaltaya Başbakanlık vazifesinin tevdii haberi yayılır yayılmaz mason mahfillerinde büyük bir endişe husule geldi. Evvelce İlâhiyat Fakültesi riyasetinde bulunan ve İslâmî neşriyatı ile milletin mânevî hayatını gerilik ve düşkünlükten kurtararak tazelendirmek ve canlandırmak hususunda müessir mesaisi sebketmiş olan Günaltayın hükûmet başına geçmesi memlekette dinî bir inkişafa yol açacağı endişesiyle, dinin sımsıkı bağlarla esir ve zelil bir halde bulunmasını istiyenler, çok temiz, dürüst ve fazilet sahibi olan Başbakanın şahsına karşı tarizlere ve hücumlara başladılar.”[13]

Söz konusu makalenin diğer bir bölümünde ise Günaltay’ın bu makama geliş nedeni üzerinde durulmuş ve bunun siyasî bir oyun olup olmadığı sorgulanmıştır:

”Acaba, zannettikleri gibi, Günaltay hakikaten, bir takım kayıtlar altında günden güne eriyip sönmekte olan, kolu kanadı kırılmış bulunan mânevi varlığı bu esaretten kurtararak canlandırmak, tazelendirmek için mi bu makama getirilmişti? Yoksa bu, sırf bir parti işi miydi? Parti içindeki zümrelerin liderleri arasındaki rekabet ve çarpışmaların bir neticesi miydi?..

”Fakat milletin bu manevi ıstırabı iktidar partisini ciddi surette alakalandırarak parti içinde manevi inkişafı sağlayacak büyük bir cereyan, bir hareket başlamış da bunun tahakkuku için mi ehil bir zat seçilmiş, hükûmet başına getirilmişti?”[14]

Devamında, Günaltay’ın kurduğu kabinedeki isimler hakkında değerlendirme yapılmış ve Tahsin Banguoğlu ve Nihat Erim gibi isimlerin müfrit olduklarına dikkat çekilmiştir. Kabinede bulunan bazı isimlerin asla bir araya gelemeyecek düşüncede oldukları da eklenmiştir.[15]

Eşref Edip’in aynı makalede üzerinde durmuş olduğu bir diğer önemli konu ise hükûmetin hazırlamış olduğu programdır. Edip, programı Günaltay’ın tarzına yakıştıramamış ve şu ifadelerle eleştirmiştir:

”Programa gelince:

Programdaki ifade serttir. Âdeta müfrtilerin diline benziyor. Şemseddin Günaltay gibi bir ilim adamının, bir İlâhiyat Fakültesi reisinin bu hususta daha temkinli, daha mutedil bir lisanla konuşması icap ederdi.”[16]        

Makalenin son bölümünde ise Eşref Edip, Günaltay’a CHP’nin yıllardan beri süregelen din karşıtı icraatlarını anlatmış, halkın artık Halk Partisi’ne kırgın olduğunu dile getirmiş ve bunu düzeltenin kendisi olabileceğini söylemiştir:

”Muhterem üstad,

Er geç bu iş olacaktır; Milletin dini üzerindeki bu baskılar kalkacaktır. Temenni ederim ki bu büyük zaferi Allah sana nasip etmiş olsun. Çünkü senin bu milletin dinine, ilim ve irfanına çok hizmetin vardır. Bu mazhariyete sen lâyıksın.«Benim Şemseddinim» diyen Akifin ruhu bunu senden bekliyor. Bâki bu kubbede kalan hoş bir sada imiş.”[17]

Günaltay Hükûmeti, Sebilürreşad yazarları tarafından eleştirilse de bu hiçbir zaman CHP’nin geçmişini ele alırken kullanılan sert eleştiri tarzı gibi olmamıştır. Yazılarda samimi bir dil kullanılmış ve gelecek kaygısıyla yapıcı eleştirilerde bulunulmuştur.

1949 yılının başlarında, kısa bir süre, siyasî tartışmalara girilmemiş ve derginin üzerinde durmuş olduğu konu genel itibariyle din dersleri meselesi olmuştur. Bu kısa ara sonrasında en çok tartışılan konu Türkçe Kur’an ve ezan meselesi olmuştur. Ayrıca yine bu dönemde, ”Laiklik dine tahakküm demek değildir” başlıklı yazıda, CHP’nin laiklik ilkesinde yumuşamaya gitmesinin nedenleri sorgulanmıştır:

”Mesele şudur: Memlekette çok partili hayat başladıktan sonra, Halk Partisi sırf kendi menfaati iktizası halka hoş görünmek yolunu tutmuştur ve bugün her sahada olduğu gibi , dinî sahada da halkı avlamağa çalışıyor. Çünkü biliyor ki, halk dinî sahada bu güne kadarki gidişten muzdariptir. Eğer eski hatalardan rücu edilir ve halk tatmine çalışılırsa, bu Halk Partisi için âmme efkârından iyi bir not alacaktır.

İşte Halk Partisinin endişesinin hepsi burada toplanmaktadır. Bunu bildikten sonra da artık bu işte kendisine nasıl olur da, hakikaten samimiyet atfedebiliriz?”[18]

Haziran 1949’da gündemde 163. Madde tartışmaları yer almaktadır. Günaltay’dan büyük beklentileri olan İslâmcılar bu maddenin gündeme gelmesiyle büyük bir hayal kırıklığına uğramışlardır. Sebilürreşad da kanun maddesine büyük tepki göstermiş ve ”Ey Demokrasi: Senin Namına Ne Kanunlar Yapılıyor” başlıklı yazıda bu kanunun din ve vicdan hürriyetine inen büyük bir darbe olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca dergi, 163. madde ile ilgili Müslümanları uyaran kısa bir nasihat yayınlamış ve şunları dile getirmiştir:

”Ey müslümanlar! Hangi partiden olursanız olunuz… Dininizi parti ihtiraslarına katiyyen kaptırmayınız. Siyasete âlet etmeyiniz, Herhalde dininizi partiler üstünde tutunuz. Müfritler ötedenberi böyle bir kanun neşrine var kuvvetleriyle çalışıyorlardı. Nihayet muvaffak oldular. Ne yazık ki bunun neşri, zulmetten nura müellifi Şemseddin Günaltay Başbakanlığı zamanına tesadüf etti. Onun için bu, büyük bir bedbahlıktır.

Din hürriyeti büyük tahdidata uğramıştır. Bu fevkalâde hâdiseleri bütün dindaşlarımızın sabır ve sükûnetle karşılamaları iktiza eder. İnşallah Başbakanın dediği gibi, bu kanun tatbik olunmaz. Böyle hâdiseler bir imtihani ilâhidir. Bütün tarih boyunca bu, böyle cereyan etmiştir. İmanlarında kimlerin sadık, kimlerin kâzip olduğu bilinsin diye.”[19]

163. maddenin kabul edilip yasalaşması Sebilürreşad‘da âdeta bir infial hali yaratmıştır. Dergi, Günaltay ile köprüleri atma noktasına gelmiş, beklentilerinden umudunu kesmeye başlamıştır. Bu olay sonrasında, 60. sayıya kadar siyasî olaylar üzerinde pek durulmamış ve CHP eleştirisi de yapılmamıştır. Ancak 163. maddeye rağmen Sebilürreşad, Günaltay’a karşı saygılı üslubunu asla bozmamıştır. 60. sayıda ise Günaltay’ın yapmış olduğu konuşmalara yer verilmiş, onun samimi olduğu ancak CHP’nin tutumunun samimi olmadığı söylenmiş ve açıklamalarından övgü ile bahsedilmiştir:

”Hiç şüphe yok ki muhterem üstad, bu temennisinde samimidir. Fakat acaba Halk Partisi onun bu güzel fikirlerine iştirâk eder mi? Parti kodamanları, Günaltayı, Hükûmet Reisi olmakla Partinin şahsiyeti maneviyesini tamamile temsil etmiş addederler mi?”[20]

163. maddenin mecliste kabulünden sonra Günaltay ile arasına mesafe koymaya başlayan Sebilürreşad‘ın onu hâlâ büyük bir şans olarak gördüğünü makalenin sonundaki şu cümlelerden anlamaktayız: ”Muhterem üstad Günaltay son bir ümit yıldızıdır. Kim bilir, belki de artık milletin taksiratı dolmuş, yirmi beş senenin günahlarile kararmış olan bu delâlet devri, tarihin cehennemî gayyalarına gömülmek zamanı gelmiştir.”[21]

Kasım 1949’da Şemseddin Günaltay yapmış olduğu bir açıklamada: “Mazi ile rabıtamızı kesmek teşvikinde bulunanlar bu milletin izmihilâlini isteyenlerdir” ifadelerini kullanmıştır. Sebilürreşad yazarlarından Yusuf Ziya Kösemen de başbakanın bu açıklamalarından sonra, ”Mazi ile rabıtamızı kesmek isteyen millet düşmanları” başlıklı bir makale yazmıştır. Kösemen yazısında Günaltay’ın haklı bulduğunu ancak daha açık konuşmasını ve bu millet düşmanlarının kimler olduğunu açıklamasını istemiştir.[22]

Yusuf Ziya Kösemen’in yazısının yayınlandığı 64. sayıda Günaltay’ı hedef alan bir yazı daha yayınlanmıştır. Bu yazının sahibi ise M. Raif Ogan’dır. Ogan, ”Açık Dilekçe” adlı yazısında mason yapılanmalarına dikkat çekmiş, mason örgütlerinin Atatürk’ün de zamanında yaptığı gibi tekrar kapatılması gerektiğini ve bunun milletin yararına olacağını ifade etmiştir.[23]

Söz konusu bu yazılarla, 163. maddenin kabulü sonrası Günaltay ile köprüleri atma noktasına gelen Sebilürreşad‘ın tekrar samimi bir üsluba geçtiği görülmektedir. Ancak, İslâmcılar ile ilişkisi yolunda giden Günaltay, Ankara’da gazetecilerle yaptığı bir sohbette şeriat hakkında şunları söylemiştir:

”İslâm dini Peygamberimizin Mekkede bulunduğu sırada yaptığı ahlâkî telkinlerden ve bu olgunluğa varmanın bir vasıtası diye tavsiye edilen vazifelerden ve ibadetlerden mürekkeptir. Medinede bir devlet kurduktan sonra başvurulan şeriat kaidelerinin mahiyeti, o zamanki mahallî şartların icabının yerine getirilmesinden ibarettir. Bu kaideler bin küsur yıl sonra başka başka muhit şartları içinde yaşayan milletlerin hayatına esas olmaz.” [24]

Günaltay’ın bu açıklamaları İslâmcıları çileden çıkarmıştır. ”Sebilürreşad” imzasıyla ”İslâm Dininin Esas ve Mahiyeti Hakkında Başbakan M. Şemseddin Günaltay’ın büyük hatası” adlı yazı yayınlanmıştır. Yazının alt başlığında ise ”Bu hata dinin temellerini sarsacak kadar azim ve ehemmiyetlidir” gibi iddialı bir ifade kullanılmıştır. Makalede ilk olarak, Günaltay’ın laik bir devlet adamı sıfatıyla bu açıklamayı yapmaması gerektiğinin üzerinde durulmuştur. Ardından onun gibi İslâm Tarihi hakkında bilgili, medrese eğitimi almış birinin bu açıklamaları yapmış olamayacağı ve bunun gazetecilerin yanlış anlamasından kaynaklandığı ümit edilmiştir. Toplam sekiz sayfadan oluşan makalede, Günaltay’ın şeriat konusunda söylemiş olduğu sözler Kur’an’dan ayetler ve diğer dinî kaynaklar kullanılarak çürütülmeye çalışılmıştır.[25]

Sebilürreşad‘ın ve Eşref Edip’in, geçmişi nedeniyle Günaltay’a tanıdığı kredi bu açıklamalar ile son bulmuştur. Bu tarihten Nisan 1950’ye, seçim öncesine kadar olan süreçte Günaltay’ın ismine dergide yer verilmemiştir. Ancak hükûmetin icraatlarından biri olan bazı türbelerin açılması hakkında M. Raif Ogan, ”Mübarek Büyüklerimizin Türbelerini Açtırmıyan Bazı Milletvekilleri” adlı bir yazı kaleme almıştır. Ogan, türbelerin açılması hakkında hükûmetin yaptığı teklifin reddini isteyen CHP milletvekilleri Emin Soysal, Emineddin Çeliköz, Avni Refik Bekman, Yusuf Mardin’i ve parti içinde din hürriyetine karşı olan grupları eleştirmiştir.[26]

Son olarak, Nisan 1950’de yayınlanan ve Eşref Edip tarafından kaleme alınan ”Partilerin Din Siyaseti” adlı makalede, seçim öncesi Günaltay Hükûmeti hakkında ifadelere yer verilmiştir. Ancak bu yazının asıl özelliği, bütün partilerin programlarındaki laiklik hakkındaki maddelerin ortaya konulmuş ve partilerin dinî hürriyete verdikleri önem çerçevesinde seçmenlere seçim öncesi tavsiyeler verilmiş olmasıdır. Eşref Edip yine Günaltay’dan bağımsız olarak CHP’ye sert eleştiriler getirmiş ve açık bir şekilde CHP’nin din düşmanı bir parti olduğunu söylemiştir.[27]

_____________________________________________

[1] Eşref Edip, ”Partilerin Din Siyaseti”, Sebilürreşad, Cilt. IV, No. 76, (1950), s. 3-11.

[2] Eşref Edip, a.g.m., s. 3.

[3] Eşref Edip, ”Dini Siyasete Alet Edenler”, Sebilürreşad, Cilt. IV, No. 77, (1950), s. 18-20.

[4] Eşref Edip, a.g.m., s. 19.

[5] Caner Arabacı, ”Sebilürreşad’ın Cumhuriyet ve Yeniliklere Bakışı”, Selçuk İletişim, 1999, Cilt. 1, Sayı. 1, s. 13-23.

[6] Eşref Edip, ”Onlar İçin hidayet kapıları kapalıdır”, Sebilürreşad, Cilt. I, No. 3, (1948), s. 39.

[7] Bkz. Eşref Edip, ”Günaltayın Başbakanlığı ve Akisleri”, Sebilürreşad, Cilt. II, No. 29, (1949), s. 57-62.

[8] Eşref Edip, a.g.m., s. 34-39.

[9] ”Cumhur Başkanından bir istirhamımız var”, Sebilürreşad, Cilt. I, No. 6, (1948), s. 86.

[10] ”Müfritler İş Başında”, Sebilürreşad, Cilt. I, No. 5, (1948), s.80.

[11] Fahrettin Gün, a.g.e., s. 121.

[12] Eşref Edip, ”Günaltay’ın Başkanlığı ve Akisleri”, Sebilürreşad, Cilt. 2, Sayı. 29, (1949), s. 57.

[13] Eşref Edip, a.g.m., s. 57.

[14] A.g.m., s. 57.

[15] A.g.m., s. 58.

[16] A.g.m., s. 59.

[17] A.g.m., s. 62.

[18] ”Lâiklik dine tahakküm demek değildir”, Kudret Gazetesi, (Ankara)’ndan nakl., Sebilürreşad, Cilt. II, Sayı. 36, (1949), s. 170.

[19] ”Sebülürreşadın müslüman kardeşlerine nasihatı”, Sebilürreşad, Cilt. II, Sayı. 48, (1949), s. 364-365.

[20] ”Memleketimizde kutsiyet duygusu yaşıyacaktır”, Sebilürreşad, Cilt. III, Sayı. 60, (1949), s. 160.

[21] A.g.m., s. 160.

[22] Avukat Yusuf Ziya Kösemen, ”Mazi ile rabıtamızı kesmek isteyen millet düşmanları”, Sebilürreşad, Cilt. III, Sayı. 64, (1949), s. 213-214.

[23] M. Raif Ogan, ”Açık Dilekçe”, Sebilürreşad, Cilt. III, Sayı. 64, (1949), s. 214-216.

[24] ‘İslâm Dininin Esas ve Mahiyeti Hakkında”, Sebilürreşad, Cilt. III, Sayı. 65, (1949), s. 226.

[25] A.g.m., s. 226-233.

[26] M. Raif Ogan, ”Mübarek Büyüklerimizin Türbelerini Açtırmıyan Bazı Milletvekilleri”, Sebilürreşad, Cilt. III, Sayı. 71, (1950), s. 323-324.

[27] Eşref Edip, ”Partilerin Din Siyaseti”, Sebilürreşad, Cilt. IV, Sayı. 76, (1950), s. 3-11.

 

Yorum bırakın